Türkiye ve ihracat

Özellikle son 6-7 yıldır ülkemiz ekonomisinde yaşanan dalgalanmalar ve istikrarsızlık ülkemiz dış ticaret açığının da artmasına neden olmuştur. TL’nin döviz karşısındaki değer kaybı, yaptığımız ihracatta miktar olarak artış olmasını sağlasa da, elde ettiğimiz katma değer olarak aslında bizleri geriye getirmiştir.

Dış ticaret açığının her geçen gün arttığı her çeyrekte suni bir büyümenin gözükmesine sebebiyet vermiştir. Çin gibi olmaya çalışırken Afrika ülkelerinin bizleri geçmeye başladığı, paralarının değerlerinin TL’yi geçmeye başladığı bir yılı geride bıraktık maalesef.

Ülke olarak ekonomik kalkınmanın, muasır medeniyetler seviyesine çıkmanın yolları aslında çok var. Biz yeter ki ekonomimizi tek bir kanal üstünden yürütmeye çalışmayalım, liyakata dayalı bir düzen kuralım ve kararlı olalım.

TL’nin birden aşırı değerlenmesi tabi ki de faydadan çok zarar verecektir, kademeli olarak paramızın değerinin artması ilk başta ihracatımızı düşürecek gibi görünse de aslında daha kaliteli ve yüksek standartlı mallar üreteceğimiz için daha az miktar ile daha yüksek ihracat rakamları elde edebiliriz.

Üretim çeşitliliğini arttırmak için çok mükemmel bir coğrafi konumdayız. Bunun, hammaddeye yakınlık anlamında bize çok fazla artısı olacaktır. Ama maalesef ilk önce bizde olan hammaddeyi dışarı satıp sonra katma değerli malı ülkeye getirmekten vazgeçmeliyiz. Ürüne katma değeri bizim katmamız lazım ki üretim ve çeşitlilik artsın ithalata bağlılığımız azalsın, cari açık kapansın.

en önemli ihracat kalemleri otomotiv, hazır giyim ve tekstil, beyaz eşya, tarım ve gıda ürünleridir. Bu kadar verimli topraklara sahip iken tarım ve gıdanın sadece ihracatımızın %7’sini oluşturması ve metrekareye düşen tarımsal üretimde yüz ölçümü sadece Konya kadar olan Hollanda’nın tarımsal ihracatının bizimkinin 1.5 katı, yani 95 milyar Avro olması, bizim düşünmemiz ve çözüm bulmamızı gerektiğini açıkça gösteren bir veridir.

Türkiye olarak ihracatımızı arttırmak ve Dünya çapında bir marka olmak için yapacak çok fazla işimiz var önümüzde. Cumhuriyetimizin kuruluşunda olduğu gibi 5-10-15 yıllık kalkınma planlarını hazırlamalı, ihracat ve ithalat reform ve yasa düzenlemelerine gitmeliyiz.

Tüm yan sanayi parçalarının da ülkemizde üretildiği dünya çapında markalar oluşturmalı, devlet olarak da o markaları desteklemeliyiz. 1 markanın bile tanınırlık ve güvenirliğinin uluslararası düzeyde artması demek diğer ürünlerimizi de satın almak isteyen ülkelere bir referanstır aynı zamanda.

Oluşacak bu markanın etrafında kurulacak yan sanayi fabrikaları da istihdama önemli katkılar yapacak ve aynı sektörde üretim yapan diğer büyük kuruluşların da tedarikçi ağına eklenecektir.

Böylece kelebek etkisi ile aslında ihracat rakamlarımız artacak. Sadece miktar olarak değil aynı zaman da katma değer ve kalite olarak da artış gösterecektir. Bu gibi çözümler aslında yazdığım kadar kolay olmasa da liyakatlı ve işinin ehli insanlarla düşündüğümüzden çok daha hızlı ve basit olarak hayata geçebilecektir.

YORUM EKLE